İyi Ki Fatsalılar Var

Mehmet Kıyak mehmetkyak@outlook.com

Günlük yaşantımızı belli bir düzen içinde sürdürürken oğlum,
-Bu ne, sizinkisi de hep aynı yaşam.
Aslında gerçekleri bizden daha iyi biliyor, bilmez mi evlat. fakat disiplinli hayatımız onu sıkmış olmalı. Sıradan insanların sabah başka öğlen başka akşam başka sözüm ona şatafatlı gösterişleri bizi de sıkıyordu.

Alışılagelmiş düzen içinde herkes gibi günlük rutinlerimizden sabah ilk iş fırına gitmek. Bunu da hanım yapar. Arada ayıp olmasın diye bu sabah ben gideyim desem de izin vermez. Hayır der, insanlardan daha değerli dostlar yolumu gözler, onları görmem gerek, yoksa kahvaltıdan bir şey anlamam.

Ben de tabakları çayı bardağı gelene kadar kahvaltı masasını hazırlarım. Kapı açıldı, omuzunda beyazlar içinde bembeyaz bir misafir, bir melek. Ben hiçbir şey demeden,

-Ne yapayım daha yavru bir aylık yok tir tir titriyordu.
-Tamam bakarız çaresine hadi kahvaltımızı yapalım.
Aynı günün öğlen vakti, komşu Ömer
-A bak ne geldi. Sabahleyin gelen misafir kadar. Bu gün de kabul günümüz müydü Allah bilir. Kendini havalandırma penceresinin köşe başına yumularak dünyadan koparmıştı. Yavru maması açtım yemedi, içeriye aldım uyuyup dinlendikten sonra kendinin toparlayıp aldığım yere dönerek kendini güvene aldı.  Hava kararmış akşam olmuştu. Aklıma geldi aynı yerde kıpırdamadan yatıyor. Hasta bu dedim doğru veterinere. Durumu ağırmış. Serum, iğne ilaç bir haftadır tedavi beş bin. Keşke yaşasın dedik.

Günlerden Pazar, hanım bu sefer pide yerine yağlı yaptıracağım ve ben gideceğim. Gitti yok battı yok fırın kalabalık olmalı. Ben de Kahvaltı masasını hazırlamış bekliyorum, bu sefer kolaydı, yağlı pide geliyor. Çay soğumaya başlamış arada ocağın altını açıyor ara sıra da pencereden bakarken kapıda hanım yanında bir bey. Herhalde tanıdık pide ikram ediyor desem de adamı tanıyamadım. Hava soğuk ve yağmurlu.  Kapı açıldı bir elinde yağlıların içine konulduğu karton kutu bir elinde de bir misafir kedi daha. Hanıma döndüm,
,
- Bi sağa sola bakmadan eve gel, ne Müslümanlarımız var, bir Müslüman vicdanlı sen misin, yaldızlı yıldızlı halkalı markalı ne zenginlerimiz var biraz da onlara bırak.

-Ne yapayım dedi şu müze yapılan hamamda çıkan molozları kaldırıyorlar çöplerin içinden çıktı. Kapıya kadar yavru kediyi getiren beyefendi de dozer operatörünün başındaki görevliymiş.

Kahvaltıdan sonra oğlum aşağıda bir anne kedi çok ağlıyor deyince hemen yavruyu indirdik. Yanına koysak da patileriyle tokatlıyor yavru dayaktan iyice sersemleyip yere yapışıp kaldı. Annesi Nerdesin diye kızmış olmalı. Gönül rahatlığıyla bırakıp ayrıldıktan İki gün sonra iki zabıta avuçlarının içinde bıraktığımız yavruyu getirince, neden bana getirdiniz. Bu işler belediyenin işi barınağa götürebilirdiniz, desem de iyi ki bana getirdiler. Çünkü barınak yoktu fotoğraflarından üretilmiş haberleri vardı. Bir elli yıla diğerleri gibi barınak hikayesi sürecek gibi. Artık annesi terk edince İki günde erimişti. Devlet olanaklarıyla temsilcilerinin yetişeceği yerde gönüllüler Zehra öğretmenler bir de Fatsalılar yetişmez mi imdadımıza.



Dünya sadece bize değil, sessiz dostlarımız olan hayvanlara da aittir. Onların yaşam hakkına saygı duymak, doğaya sahip çıkmak, nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmanın en önemli adımlarıdır. Ne güzel değil mi? Sevsinler yalan dolanlarınızı!

Bu adım ne zaman atılacak. Havalar soğuyunca iki güzel minik çocuk iki güzel hayvan, bir fotoğraf.
Toplumsal yaraları kavraması gerekenler aldatıcı görünümlerle aldanışların çukurunda yüzüyor. Ne demiş bizimki 4 Ekim’de, puntolu puntolarla, “Dünya sadece bize ait değil, sessiz dostlarımız olan hayvanlara da aittir. Onların yaşam hakkına saygı duymak, doğaya sahip çıkmak, nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmanın en önemli adımlarıdır.” Ne güzel değil mi? Sevsinler yalan dolanlarınızı.

Bu adım ne zaman atılacak. Havalar soğuyunca iki güzel minik çocuk iki güzel hayvan, bir fotoğraf.
Geçmişin güzelliğini koruyarak anılarla yaşamın tadına varılırken, eski insanlar, eski kap kaçaktan, eski kahve fincanlarına, eski giysilerden, eski sokaklara, eski insanlardan dostluklara atmaya kıyamadığımız insanı içine doğru çeken anılara beton dökmek yerine, beton dökülmüşçesine bir türlü bitmeyen kültür sitesi, organize sanayi, kütüphane barınak. Eskiler durduğu yerde bir şeyler becerirken ya yeni beceriksizler.

Belçikalı bir firma yatırım için bizim organize bölgesinde 5 ay dolanıp durmuş yer bulamayınca Fatsa gel kardeşim demiş, gitti. Organize olup yolumuza beton dökülsün diye bekleyen sanayi bölgemiz yerine şehir içinde beton dökmeye yer aranıyor. Gene Fatsa’dan Murat Aras gelip, yükünüz hafiflesin kedinin bir tanesini verin diyerek alıp gitmiş.

İnsanımıza hayvanımıza, ekonomimize sahip çıkan gene Fatsalılar yetişti.

Bilmesi gerekenler biliyor. Sorunların çevresinde dolanırmış gibi görünmek aldatıcı görünümden ileriye gitmiyor, vatanım insanım diyerek yalan sarmalından bir türlü kurtulamadı bizimkiler. Sadece 4 Ekim’de bazen de arada sırada başlıklar atarak değil. Kaç köşeye mama kabı içine gireceği küçük plastik kutu konuldu. Kimse hesap da soramaz 10 kutu bile 10 hayvan kurtarırken sen. 100 kutu diyerek kes faturayı al parayı.

Yoksa bu garip adamlar sayesinde şu garip dünyada insanımızda hayvanımızda çok garip günler yaşayacağız. İyi ki Fatsalılar var, ama şunu da bilsinler bizimde bakanlarla büyük adamlarla çok büyük fotoğraf albümümüz var.