Topun Ağzındaki Gül

Mehmet Kıyak mehmetkyak@outlook.com

Coğrafyamıza karmaşa tozdan dumana sanki olağanüstü dayanışma içinde, ferman okunmuyor. Saf tutanlar birbirine bakarak geleceğimizi karartırken ilginç bir coğrafyada sınıflara bölünerek ciddiyetten uzak yaşamaya çalışıyoruz.

Sorun üretmeye programlanmış, aralıksız antrenman enerjimizi tüketirken kendi kendimizle yüzleşmenin öz denetimin küçük detayların içeriksiz ve sorumsuz yaşam biçimi ülkemizin uygarlık ve barıştan yana daha çok yolu var.

Kendisi ve ülkesi için kafa yormada erinen başkalarının hayatını görüşlerinin kendisinden daha iyi takip ederken asalakça bir topluma dönüşmeye başladığının sanki kimse farkında değil.

Okullarda tarih dersi okuldan okula sınıftan sınıfa değişiyor olmalı. 10 Kasım’da Atatürk’ü anmanın yanında güncel kaos her zamanki gibi deneyimini gösteriyor. Uygarlığın verimcisi dünya tarihinde yerini çoktan almış, kimi ATATÜRK’e mevlid okunmaz kimi 10 Kasım bilinçli tatil,  ayakları yere basamayan toplum uçak motoru takmışçasına gökyüzünde çarpışıyor. Kimi Osmanlı’ya kimi Lozan’a. Tarihsel ve güncel bilinç iç içe.

Bu gidiş barışı getirir mi ülkemize? Ağızdan çıkan bilinmiyor, düşünceden uzak özgürce düşünceler savrulurken okumamanın gücü birbirimizi yağmalıyor. Çocuk kitapları bile tedavi yollarını açarken başta kendimizi sonra coğrafyamızı düzeltmek istemez miyiz? İnce, En fazla 24 sayfa, milli eğitim bakanlığından onaylı.  Okumadan uygarlığı geçtik bilimi yakalayamayız.

Gavur, beyne taktığı çipi düşünce gücüyle İHA uçururken bizim de kendimize önce sakinleştirici çip takmanın zamanı çoktan geldi. Ya da baz istasyonlarında zorunlu sakinleştirici frekans yüklemenin, ya da kovit zamanındaki doktorlar hala laboratuvardaysa sakinleştirici ilaç üretmenin…

Devleti yönetenler olan bitenin devlet sorunu olduğunun farkında değil. Belki de sorun yönetenlerde. Oysa toparlayıcı sözcükler en ucuz en güçlü silah.

Durumumuz ortada, yaşananlar bu kadar da olmaz niteliğinde, yoksa topun ağzından ne çıkacak zaman gösterecek.