Zehirleniyoruz

Mehmet Kıyak mehmetkyak@outlook.com

Gazetelerde, televizyonlarda, internette ilginç itici fasıllar karşısında çoğu uyuşmuşluğun keyfinde yüzerken, azınlık fikir yoğunluğunda anılara dalıyor.

Ülkenin her yerinden zehirlenme haberleri gelince geçmişe kaydım. Ekonomik sıkıyönetim içinde, 28 Şubat, 4 Nisan 5 Mayıs, savaşlar, krizler, baş örtüsü, Susurluk, yazar kasa stand by, derken çocuklar bay bay diyerek üniversiteye başlamış.

Aklımız onlarda. Her görüşmede aç kalmamalarını tembihlerken ne yediklerini de sorardık. Cevaplar değişmezdi. Ekmek içi tavuk döner, sandviç, hamburger, simitburger. Çiğ köfteyse bu günkü gibi her köşe başı, sıra sıra bazen de yan yana yaygın değil. Hele bizim zamanımızdaki gibi hiç değil.

Bir vakitler vekillerimiz leğen leğen çiğ köfteleri meclise götürür hem kanun yapar hem de birbirlerinin ağzına atarken bazen de meclisin tavanına doğru fırlatarak yapıştırma yarışı yapılırdı. Orası meclis, bütün partiler orada, adamlar çiğ köfte lahmacun partisi yapmadan durmazdı.
Artık zurnada girdi hayatımıza.

Her şey öylesine baş döndürücü hızla değişiyor ki, içmeye gerek yok. Dostum Muhammet Yaman bir akşam üstü,
-Abi, yeni bir yer açılmış sana zurna ısmarlamak istiyorum.
Zurnacıda aldık soluğu, 30-35 santim uzunluğunda  kalın hamurlu dürüm. Yemek sektörü değişmişti. Yavaş yerim hızlı düşünürüm. Çocuklarıma da her zaman esnaf lokantası bulmalarını söylerdim. Her seferinde esnaf lokantası yok derken bir gün,
-Baba esnaf lokantası bulduk aynı Ünyede’ki gibi,
ertesi gün
-Baba biz oraya daha gitmeyeceğiz, çok kalabalıktı, mutfağa yakın oturduk, salatayı yapan aşçı hem salatayı ısırıyor hem tabağa doğruyor.  
Bir taraftan ayaküstü kolon kanseri, bir tarafta mikrop çeşitleri. Eskiden yediklerinden içtiklerinden hastalık zaman tanırken şimdi mi tanı koymaya bile fırsat tanımıyor.

Geçtiğimiz hafta Almanya’dan üç günlüğüne tatile gelen genç dört kişilik aile önce yeme içmeye bağlı sonrası neye bağlanılacak belirsizlikler içinde hayattan koparıldılar.

Adli Tıp siyasetçiler gibi çalışmaya başlamış. Olayın üstünden bir hafta geçmesine rağmen, ailenin gıda zehirlenmesi neticesinde vefat etmeleri düşük ihtimalden kimyasal mücadeleye,  son dakika; örneklerin incelenmesi sonucunda netlik kazanacakmış. Bizde bi başlamasın Trabzon’dan Kastamonu’dan Zonguldak’tan zehirlenme haberleri peş peşe geliyor.

Beyoğlu’nda kafede kahve içen 26 yaşındaki genç mühendis yoğun bakımda yaşam mücadelesi veriyor.  Hükümet gıdada tahşişli firmaları ne kadar şişlese de tahriş etse de fayda yok. İnsanımız insanlıktan çıktı. Süt kazanına girip banyo yapan adamı unuttuk. Daha neler oluyor ama göremiyoruz. En iyisi kamera, kim bilebilir burnunu mu kurcalıyor yoksa saçından bir kıl mı düşüyor ya da kıçını mı kaşıyor. Başta gıda, önemli işletmelere kamera sistemi getirilmeli. Üretimi de Türkiye’de yapılmalı. Uçak füze yaparken kamera oyuncak gelmeli. Denetimi de il ilçelerde boş sandalyede oturanlar verilmeli, gerek de olmayabilir çünkü birbirlerini denetleyecekler.

-Oğlum dikkatli ol bak kamera var, diyerek.
Hatta devlet statüsünde görev yapan amir, memur müdür başkan bakan vekil kim varsa öncelikli olarak kamera takılmalı. Şeffaf ve steril ortamda çalıştıklarını birbirlerine hasretmekten tadına baktıklarının yorgunluğunu atmaları tadından yenmez olabilir.

Yoksa bu gidişle daha çok zehirleniriz.