Merhaba sevgili okurum,
Bugün sana hem kişisel hem de farkındalık dolu bir yazı yazdım. Son günlerde bedenimle aramda tuhaf bir sessizlik var. Yorgunum, ama o yorgunluk kelimelere değil, kemiklerimin içine işlemiş sanki. Hatta geçen hafta ki yazımda da " Sonbahar Yorgunluğu" başlığıyla yazdım sana...
Baş ağrılarım yine dayanılmaz bir hâl aldı, her zaman düşük olan tansiyonum tehlikeli derecede yükseldi, uykularım yine bölünmeye başladı. Hatta şuan gece gece 03:50????
Yine de her sabah kalkıp, çocuğumu okula gönderip, ocağa yemek koyup, günümü sürdürdüm. Çünkü “devam etmek” hepimizin öğrendiği ilk görevdi.
Doktorlar MR istediğinde, üç yıl öncesine gittim. İlk kez MR cihazına girdiğimde öyle korkmuştum ki, Şehadet getirmeyi unuttum, Fatiha’yı hatırlayamadım. Cihazın içinde ağlayıp nefes alamadım, “çıkarın beni!” diye bağırdım. Ama şimdi, dayanılmaz ağrılar ve ameliyat sonrası kontroller nedeniyle o cihazlara defalarca girmek zorunda kaldım. Zamanla korkum geçti, hatta MR cihazlarıyla arkadaş oldum diyebilirim. Demek ki insan, korkularıyla yüzleşince yenilmiyormuş; sadece güçleniyormuş.
Ama kabul ediyorum sevgili okurum, gülüşümün ardına sakladığım bir sürü yorgunluklarım var.
Geçen gün hastanede, doktor tansiyonumun yüksekliğini görünce hemen dil altı hapı koydu. Sonra bana dönüp dedi ki: “Bu yaşta bu tansiyon nedir? Bu yaşta dil altı hap almak nedir? Ne yaptın kendine?”
Duymazdan geldim… çünkü kendime karşı suçluydum. Ve o anda kendime cevap verecek bir yüz bulamadım. Derler ya, insan ne yaparsa kendine yapar diye — işte o sözü o gün en derinden hissettim. Beden bazen ağrıyla konuşur, bazen susarak. Bir baş ağrısı, bir çarpıntı, bir uykusuzluk aslında ruhun cümleleridir. Biz duymadıkça o daha yüksek sesle anlatmaya çalışır kendini.
Belki biraz üzgünüz, belki uzun zamandır yorulmuşuz, belki de sadece kimsenin fark etmediği bir “ben de varım” demek istiyoruzdur. Bugün fark ettim ki; ben yıllardır herkesi düşünüp, kendimi unutarak yaşamışım. Aman kırılmasın, üzülmesin, yanlış anlamasın diye çabalarken, kendi içimdeki sesi susturmuşum. Sanki bütün insanlar için yaratılmışım da, kendim yokmuşum gibi davranmışım.
Oysa asıl görevim, ruhuma ve bedenime hizmet etmekmiş. Çünkü kendini yok sayarak kimseye gerçekten iyi gelemez insan. Şimdi biliyorum: Kendime gösterdiğim şefkat, dünyaya da iyi gelecek. Her ağrı bir fısıltıdır, yeter ki duymayı bilelim.
Çünkü bazen beden değil, ihmal edilmiş bir ruh konuşur içimizde. ????


FACEBOOK YORUMLAR