Bu yazımda sizden bahsettim. Ne kadar değerli olduğunuzu bilin istiyorum. Ünye’nin sokaklarında sadece binaların değil, insanlığın da yükseldiği bilinsin istiyorum. Bu yazı bir harita değil, bir gönül rehberi...
Ünye küçük bir şehir. Haritada deniz kıyısında minicik bir nokta. Ama içine bir giren bilir ki, burada insan büyük, yürek büyük, emek büyük.
Bu şehir haritaya sığmaz. Bu şehir sabah beşte açılan fırınla uyanır. İlk çayı demleyenle, çöpleri süpürenle, müşteri bekleyenle…
Burası her sabah binlerce küçük mucizeyle güne başlar. Fırıncı bir abi var mesela. Kimse bilmez ama onun pişirdiği sadece ekmek değil; alın teriyle mayalanmış sabırdır, evlere yayılan huzur kokusudur. Sahilde yürüyen yaşlı bir amca... Elinde poşet, balıklara ekmek atıyor sanırsın. Oysa o poşetin içinde, yıllar önce şehir dışına giden torununa alınmış oyuncaklar hâlâ durur. Geleneği değil, sevgiyi sürdürüyor.
Bir öğretmen var gönüllü ders veriyor mahalle çocuklarına. Sessizce, övgüsüz, sadece inandığı için. Ve cam kenarında İngilizce çalışan genç bir kız…
Esma Nur.
Henüz 18 yaşında ama içinde ne güzellikler taşıyor bir bilseniz. Gectigimiz günlerde mezun oldu liseden. Hayali İngilizce öğretmeni olmak.
Ama o hayal öyle kitap sayfalarında kalmıyor. Gerçek olsun diye çalışıyor, çabalıyor. Hem okuyor, hem ailesine yardımcı oluyor. Bir yandan kardeşine masal anlatıyor, bir yandan kendisi masal gibi bir hayata hazırlanıyor. Etrafında “akıl danışılan kız” diye tanınır. Kibar, çalışkan, becerikli… Bir insanın hem hayalleri hem edebi olur mu? Olurmuş.
Esma Nur bunun en güzel örneği...
Mahalle bakkalı Abi hâlâ defterle çalışıyor. “Yaz geçsin, ödersin” diyor. Çünkü bazı borçlar parayla değil, güvenle tutulur. Kuaför Serpil Abla, müşterisinin gözlerine bakıp şöyle diyebiliyor: “Boyaya paran yoksa ne olmuş, gönlüm seni mutlu etmek istiyor ya, yeter.”
Temizlik görevlisi Abla, biz daha uyanmadan sokağı süpürüyor. Belki ayağa batmasın diye bir cam parçası, belki kimsenin görmediği bir zarafeti süpürüyor biz fark etmeyelim diye.
Sonra Yahya Abi var. Ünye'nin çalışkan karıncalarından biri. Dakik mi dakik… Sabah 7 dedin mi dükkanı açık olur. Beyaz eşyaları ameliyat eder gibi tamir eder. Güleryüzlü, sabırlı, eli çabuk. Oğulları da onun gibi yetişmiş. Bir evin yanan ışığı, çalışan bir buzdolabı kadar basit görünebilir ama o evin içindeki yüzleri Yahya Abi ve oğulları güldürür.
Ve Gaziantepli baklavacı Ömer...
Dükkanları küçük ama çabaları büyük, hayalleri kocaman. Ünye’ye taşınmışlar yıllar önce. Burada büyümüş, burada yoğrulmuş. Hem okumuş hem okuldan çıkıp babasının yanında çalışmış. Annesiyle, babasıyla omuz omuza bir iş yürütmüş. Ama esas dikkat çeken, Ömer’in insanlığı…
Merhametiyle, dürüstlüğüyle, çizgileriyle, sınırlarıyla o yaşına göre çok olgun biri. Ailesine saygılı, çevresine örnek. “Adamın dibi” deyimi var ya, işte o deyimin karşısına bir resim koysalar, Ömer çıkar.
Ve bir de Berber İbrahim var…
Ömer’in kardeş kadar yakın arkadaşı. Henüz 17 yaşında ama içinde 40 yıllık bir hikmet saklı gibi. İlkokuldan beri içinde keskin bir istek taşıyor. Saç kesmeye, berber olmaya dair bir istek. Okuldan kaçarak mahalle berberlerine gitmişliği bile var. Ailesi önce korktu, sonra dinledi. Öğretmenleriyle, psikologlarla görüştüler. Ve en doğru kararı verdiler:
İbrahim’in içinde bir cevher var, destek olmalı. Daha çırak bile olmadan yaz tatilinde fındık yevmiyesinde çalışarak traş makinesi seti aldı. O kadar netti hedefi, kesin kararlıydı berber olacaktı. İşte o destekle, 1 yıl bile olmadan çıraklıktan kalfalığa geçti.
Kendi müşterisi olan, işini aşkla yapan, makası eline aldığında susup dua eden biri oldu. Sanki berber olarak doğmuştu. Şimdi hem okuyor, hem çalışıyor. Sadece tıraş etmiyor; insanların moralini düzeltiyor, özgüvenini kesip biçiyor, gönül yorgunluğunu alıyor. Bu şehrin gizli kahramanlarından biri.
Bu yazıya sığmayanlar da var. Belki siz onları daha iyi tanıyorsunuz. Bakkalını, berberini, öğretmenini, komşunu...
Ve işte tam da bu yüzden sizden bir şey rica ediyorum: Bu hafta bir kişiye fark edildiğini hissettirin. Bu yazıda geçen birine rastlarsanız, yaklaşın. Gülümseyin.
Ve deyin ki:
“Sizi okudum bu hafta… Sanki bu yazı sizin içindi.”
Kim bilir…
Belki o an bir kalp büyür.
Belki şehir biraz daha güzelleşir.
Çünkü şehirler binalarla değil, insanla büyür.
Ve Ünye…
Haritada küçük olabilir.
Ama kalpte koskocaman...
FACEBOOK YORUMLAR