Sabahın ilk ışıklarıyla eşimle beraber yürüyüşe çıktık. Ünye sahili bu kez motor sesleriyle martı çığlıklarının birbirine karışmasıyla şenlendi.
Ağlarını omuzlayıp denize açılan balıkçıları seyrederken, bi an düşüncelere daldım. Onlar sadece balık avlamıyor; yüzyıllardır süregelen bir kültürü, bir yaşam biçimini de geleceğe taşıyor.
Ünye için deniz sadece manzara değildir. Burada balık, sofraya düşen bir lokmadan fazlasıdır; çocuklarının okul masrafını, evinin ışığını, düğün hazırlığını karşılayan bir rızk kapısıdır. Ağlardan çıkan her palamut, her hamsi, aslında bir ailenin umududur.
Şimdi tam balık mevsimindeyiz. Çarşıya indiğinizde, tezgâhlardan yayılan taze balık kokusu, kışın habercisi gibidir. Hamsinin, palamutun, istavritin zamanı… Balıkçılar sabahın ayazında elleriyle buz gibi suyu kavrarken, akşam sofralarımızda kızarmış hamsinin yanına sıcak mısır ekmeği düşer. İşte o an, Karadeniz’in bereketi evlerimize misafir olur.
Ama artık eskisi kadar bereketli değil denizler… Büyüklerimizin anlattığı “tek seferde tekneler dolusu balık” hikâyeleri, şimdilerde biraz masal gibi geliyor. Gençlerin çoğu balıkçılığı sürdürmek istemiyor; daha kolay işlere yöneliyor. Yine de Ünye’nin kıyılarında balıkçılığın kokusu, sesi, heyecanı hiç eksilmiyor. Çünkü bu kültür, bu şehirde yaşayanların ruhuna işlemiş durumda.
Ünye’de balık mevsimi sadece sofraları değil, gönülleri de doyurur. Denizden çıkan bereket, paylaşıldıkça çoğalır. Belki de bu yüzden biz Karadenizliler için deniz, sadece suyun ötesinde; bir hayat, bir hatıra, bir kültürdür...
FACEBOOK YORUMLAR