Mehmet Kıyak

Mehmet Kıyak

[email protected]

Kendimize Kastımız

29 Eylül 2025 - 11:02

Yaşantımız sıkıntı ve zorluklarla geçmesine rağmen Acaba gördüğümüz medeniyet miydi?
60’larda başlayıp milenyumda biten. Belki de bizim yaşımıza her gelen aynı duyguları paylaşıyor. Belki de yaşam ilerleyince tadı kaçan hayatın tadını, geçmişteki anılarla tadıyoruz.

Bir tarih yaşadık, yenisini ne yazmak ne de yaşamak istiyor insan. Ortalığı bir canavarlık sarmış. Kin, nefret, düşmanlık, dedikodu, kötülük acımasızlık yarışı dağların doruklarına hız kesmeden yarış içinde.

Geçtiğimiz günlerde karşılaştığım bir dosta,
-Görünmüyorsun?,
-Köydeyim, o kadar mutlu huzurluyum ki bir tane tanıdık yüz görmüyorum gün boyu, bir şehirliyle karşılaşmıyorum.
-Nasıl yani koca köyde senden başka kimse yok mu?
-Olmaz mı, eskisi kadar olmasa da olan meşgul.
-Desene meşgul insan makbul insan.
Köylerden şehirlere doldurulunca insan canavarlaşmanın sürecine giriverdi.
Şehirde insan var saygı yok, insan var sevgi yok, insan var ağç yok, doğa yok, toprak yok, hayvan yok. Devam ediyor,
-Yalnız kaleyi turizme açtılar gelen giden gece gündüz içen…
-Başkandan isteyin beş metre beton. Köylere de bulaşmasın şimdi en iyisi Yalı Koyu.
Aklıma süt kardeşim Ahmed’in yıllar önce Kıbrıs’tan dönüşündeki sözcükleri geldi.
Hayatımın en mutlu huzurlu günlerini yaşadım, bir tane tanıdık yüz yok, rakı da ucuzmuş Kıbrıs’ta, işimin bitmesini Türkiye’ye dönmeyi hiç istememiştim.
Anadolu’nun binlerce yılda oluşmuş, Anadolu’nun her köşesine serpilmiş insanlık kokan kültürümüze ne oldu?
Butik işletmecisi genç komşumuz Belgin,
-Bu ne be Memet abi büyük büyük değil, seviyeleri yok çocuklar daha iyi geliyor bana.
-Ben de anlamıyor tanıyamıyorum artık
- Aşılardan mı acaba?
-Takılma, aşılardan da önce böyleydi tarihte de, yaşamın değil barbarlığın sırrını çözmüşüz. Takılma stoacıları bul. Bebek bekliyorsun iyi insanlar yetiştirerek elbirliğiyle durduracağız bu kötülükleri. İçinde yaşadığımız dönem dünya da aynı çizgide. Frekans Profesörünün kafası bile karışık.
Zaman zaman belleğime takılmıyor değil, acaba dünyanın düzenini biz mi bozduk diye. Dicle Üniversitesi’nde okumuş Bilkent’te doktora yapmış İbrahim Baran bize “tescilli barbarlar” derken kafamın tası da atmıyor değil.

Bunda 16 yıl öncesinin Şubat akşamı, gecenin 12’si yatma vakti, perdeyi aralayınca sokak lambasının neon ışıltısından yansıyan ışıltılar doyumsuz manzarayla geceyi aydınlatınca perdeyi sonuna kadar açtım. Lapa lapa kar yağıyordu, pencerenin önündeki erik ağacı kardan görünmüyor yolları kar kaplamış hiç kimse o güzelliği bozamamıştı. Herkes derin uykudaydı.

Açtım kadehi, o yıllarda geç saatlerde başlıyordu ciddi programlar. Şimdi güzel bir program bulurum dedim, buldum. Fatih Altaylı bir konuğu almış kamera yandan çekimde, yaşlı, hafif sakallı bir adam konuşurken yan tarafta dişi eksik, lacivert cekette bir iki kepek. T

amam dedim bu adamda bir şeyler var. Konuk Reha Türkkan Oğuz, Ordinaryüs Profesör Türklerin psikoloğu Colombiya Üniversitesinde yıllarca ders vermiş yaşını başını alıp Türkiye’ye dönmek üzereyken bir kitap yaz öyle git deyince, altı ayda bitirdiği kitap beğenilmemiş.


Bunları biliyoruz, geçimsiz dövüşçü bunlar yok. Satır aralarına istenilen kıpırdak Türkler sözcüklerini sokuşturunca tamam oldu denmiş.

Elin gavuru bizi bizden iyi biliyor da biz bizi bilmiyoruz. Bu günlerde başkan Erdoğan’ın ABD’de olmasına rağmen bize karşı vizeyi tamamen kıstılar. İngiltere’den gelen bir dost; ‘hapishanelerin çoğunu Türkler kaplamış diye bir dedikodu dolaşıyor İngiltere’de’, diyor.

Bizde kırk fabrika yerine kırk hapishane yapılacaktı Allahtan ekonomik kriz engeline takıldı.
Bu gidiş bize karşı belki de haklı tutumları; dünyanın bizi eşiklerde bırakırken erdemsiz yaşam birbirimizden yoksun bırakmıyor mu?



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum