Sabah erkenden fırına gittim.
Ekmek sırası uzundu.
Önümde bir dede, elinde gazete…
Başlığı okudu yüksek sesle: “İran-İsrail gerilimi büyüyor. "
Sonra yanındakine döndü:
“Evladım, bu dünya savaşıyla değil; vicdansızlığıyla bitecek.”
Araya biri girdi:
“Açlık olursa ne olacak peki?”
Dede gülümsedi:
“Asıl açlık ekmeksizlik değil, merhametsizlik.
Biz onu kaybettik mi, gerisi kolay.”
Ekmek sırası geldi.
Dede sadece bir tane aldı.
“Benim evde tok çocuk yok. Ama komşumun çocuğu dün sabah okula aç gitmiş.”
Sonrasında bakkala uğradım.
Adam elindeki poşeti yere bıraktı ve dedi ki:
“Kardeşim, İsrail İran’ı vurmuş. Ortalık karışır, savaşa sürükleniyoruz.”
Arkasındaki teyze de ekledi:“Kuru fasulye stoku yapmalı mı?”
Bir an durdum.
Kafamda şu cümle yankılandı:
“Savaş çıkarsa...”
Dedemlerin, nenemlerin zamanı geldi o an aklıma.
Onlar çocukmuş o zamanlar. Babaları Çanakkale savaşına gitmiş.
Bana hep der ki:
“Hiçbir şeyimiz yoktu ama toktuk, ruhumuz toktu."
Savaşın, yokluğun, zorluğun tam ortasında bile
insanların yüreklerinde bir sevgi, bir dayanışma varmış.
Bugünse teknoloji var, imkanlar var ama ruhumuz nasıl?
İşte bu yüzden diyorum;
savaş sadece dışarıda değil, içimizde de yaşanıyor.
Ve biz o savaşı bitirmedikçe, gerçek huzur gelmez.
Peki savaş dediğin şey, sadece silahla mı çıkar?
Topla, tüfekle mi gelir?
Yoksa biz çoktan bir savaşın içinde değil miyiz?
Çocukların cep telefonuyla büyüdüğü, annelerin tablete bakarken evlatlarını göremediği bir hayat…
Gençlerin ülkesinden kaçmak için İngilizce kursu aradığı,
yaşlıların maaşı ay sonuna denk getiremeyip "Allah'a kaldık" dediği günler..."Hiç bir şeyimiz yoktu ama toktuk" denilen günlerden, maaşı ay sonuna denk getiremeyip "Allah'a kaldık" denilen günlere gelmişiz.
Bunlar savaş değilse nedir?
Ünye halkı olarak biz barut kokusunu değil ama barut gibi insanları çok gördük.
Fındık zamanı sinirli komşular, elektrik kesilince deliren dayılar, sosyal medyada “dünya yorumcusu” kesilen akrabalar…
Yani biz alışığız bir nevi savaş ortamına.
Ama işin şakası bir yana, mesele şu;
Savaş çıkarsa ne yaparız değil;
insanlık çıkarsa ne yaparız?
Bakın, savaş bir sabah siren sesiyle gelmeyebilir.
Bazen çocuğuna sarılmayı unutan bir babayla başlar.
Bazen komşusuna selam vermeyen bir kadında başlar.
Bazen sosyal medyada paylaştığı şeyin altına yazdığı nefret dolu bir yorumla…
Biz önce içimizdeki savaşı durdurmalıyız.
Savaş çıkarsa diye ne yapmalı Ünye halkı?
Önce evde sevgi stoklasın.
Komşusuna dua etmeyi unutmasın.
Çocuklarını sadece karnını değil, kalbini de doyurarak büyütsün.
Fındığını toplarken sadece ürün değil, umut da derlesin.
Silah sesinden önce susan vicdanlar korkutmalı bizi.
Top mermisinden önce düşen merhamet bitirir bir toplumu.
Ve eğer gerçekten bir savaş olursa…
Biz o gün, hiçbir market rafında “insanlık” bulamayız.
Çünkü onu çoktan tüketmiş oluruz.
Son sözüm şu:
Her sabah savaş çıkmadan önce…
Bir insana iyilik yap.
Bir çocuğun başını okşa.
Bir yaşlıyı dinle.
Çünkü belki de dünya senin iyi halin sayesinde biraz daha döner.
“Savaş çıkarsa diye düşünmeyin.
İnsanlık çıkarsa diye korkun.”
FACEBOOK YORUMLAR