Serkan Gürkan

Serkan Gürkan

TÜRK OBASI
[email protected]

Akıncı Ruhlu Bir Millet (2)

19 Mart 2022 - 12:46

Her ocağın başında ırsi şekilde bir bey bulunur. Bu beyler ya Malkoçoğlu, ya Mihaloğlu, ya Turhanoğlu, ya Evranosoğlu veya buna benzer devletin Söğüt’te kuruculuğunu yapmış ilk Osmanlılardan beylerdir. Bütün akıncıların isimlerini, eşkâlini ve tımarlı olanların da dirliklerini gösteren muntazam defterleri vardır. Bunların bir nüshası devlet merkezinde ve defterhane hazinesinde, öbürü şer-i mahkemelerde saklanırdı. Ölenlerin veya sakat kalanların yahut da akına gidemeyecek kadar kocayanların yerine oğulları geçer, bu olmazsa gönüllü olan yakın akrabalar tercih olunurdu. Yine ihtiyaç hasıl olursa Aydın, Saruhan, Menteşe yörelerinden gözü pek, iyi binici ve silahşor Anadolu çocukları- itibarlı kefil gösterilmek şartıyla- ocağa alınırlardı. 

Akıncıların ekserisi Avrupa ve Balkan dillerini bilir, birçoğu bir veya birkaç dili anadili gibi konuşurdu: Macarca, Almanca, Sırpça, Yunanca, Latince, İtalyanca ve daha başkaları... Bundan dolayı Divan-ı Hûmayun’un gizli haber alma teşkilatını, ekseriye akıncılar ve leventler meydana getirirdi. Tarihçi Babinger Akıncıların haber alma gücü ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir: Akıncılar dünyaca korkulan bir teşekküldü. Hayrete şayan derecede iyi düzenlenmiş bir gizli hizmet şebekesinin kolları.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dışında dahi dal budak salmıştı. Bilhassa Sultan Fatih’in İtalya’da malik olduğu haber alma teşkilâtı çeşitli İtalyan devletlerinin en yüksek çevresine kadar nüfuz etme imkânını bulmuştu. Akıncılar, sefer zamanlarında onarlı teşkilat halinde bulunurlardı. On kişiye Onbaşı, yüz kişiye Subaşı, bin kişiye Binbaşı kumanda ederdi. Hepsi birden ise Akıncı Bey’ine bağlı idiler.

Düşman topraklarında belirli yerlere geldiklerinde küçük birliklere bölünerek yollarına devam ederlerdi. Her birliğin kolaçan edeceği şehir ve kasabalar önceden kararlaştırılır, dönüşte birlikler, yine belirli yerlerde fakat evvelce ayrıldıkları mevkilerde olmamak üzere birleşirler ve birkaç birleşmeden sonra Akıncı beyinin nezaretinde Osmanlı topraklarına dönerlerdi.

Bu durum, düşman ülkesini dehşet içinde bırakır, nerede ve ne zaman bulundukları ve bulunacakları hakkında yüzlerce şayia çıkardı. Evliya Çelebi, kendine has tatlı üslubuyla akıncıları şöyle anlatır: Gazîleri daima kılıcı belinde, tüfengi elinde adamlar olup, şeb-ü rûz (gece gündüz) silahları ile yatarlar.

Hatta gusl eder (yıkanır) iken ve namaz kılar iken bile âlât-ı silahları yanlarında amade dururlar... Kuşakları ekseriya zünnâr bir eyledikleri kınbend kuşakdır. Bir esir bulunca, onunla bağlarlar: bir kuyudan su çekseler kuşağı ile çekerler. Nice gazîler, esir olduktan sonra, kuşağını kemend edip düşman kalelerinden firar etmişlerdir. Yoldaşlarını esaretten kurtarmak için her fedakarlığı yaparlar. Bir Alman zabiti: ‘‘Hây gidi Türkler hây. Kendi adamlarını nice kurtarmaya gelirler, amma biz olsak, bizi kimse kurtarmayıp kürekde ölürüz’’ der. Akıncıların silahları pala, mızrak, kılıç, kalkan ve atların eyerine takılan başı Topuzlu bozdoğandır. Bazıları hafif zırh giyer, başlarına da kızıl börk takarlardı. Peçevî’nin anlattığına göre; börklerinin üstüne kendilerine görkemli bir görünüş kazandıran kurt başı vardı. Ayrıca akıncılar kartal kanadı da takınır. Subaylar leopar ve kaplan postu giyerlerdi. Bunların yiyecek işleri de kendileri gibi hafifti: atlarının eyerlerine asılı birer küçük kuşhane ile işlerini görürlerdi. Çok zaman bu tencerede pirinç, kavurma veya koyun pastırması kavurarak yerlerdi. Akın sırasında bir ata binerler, yedeklerinde dört-beş at daha getirirlerdi. Bu atları da, Avrupa içlerine kelle koltukta kanatlandıklarında sıra ile binmek ve dönüşte ganimet malını taşımak için kullanırlardı. Akıncı beyi, seferden önce Padişah’tan veya Serdar’dan geri dönmeme emri de alabilirdi.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum